Nerede bir ağızdan halk türküleri söyleniyorsa, orada Ruhi Su yaşar. Söylendikçe de yaşayacaktır. Yani hep.
Hakkında bu kadar anonim, bu kadar sonu gelmeyecek, bu kadar yaygın cümle kurulur, türkü ile bir arada anılır olmak, ancak ona yakışırdı.
Türküler söyledi Ruhi Su. Aryalar da. Konservatuvarın şan bölümü mezunu, klasik Batı müziği eğitimi almış bir bas baritonun, elde bağlamayla halk türkülerini seslendirmesi, formuna özgün renk katacak, özü ve kaynağı değiştirmeyecekti: O, türkü söyleyendi. Halk türküleri…
Dünden almak, bugüne sunmak, yarını kurmaktı türkülerle. Onun ağzından bütün memleketin dile gelip söylemesiydi.
Köy köy dolaşarak, ev ev bağdaş kurularak türküler derlenir de, halkla iç içeliğin, onun derdini, dermanını anlatmanın bedeli olmaz mı? Tereddüt etmeden ödemeyi üstlenendi Ruhi Su.
Söylediği türküler hayattandı ve hayata bir karşılık verdi aydın olarak. Bir sınıfın safına, bir sınıfın partisine “dirliğim düzenim, dermanım canım” demekten hiç çekinmedi.
“Hangi türü olursa olsun sanat bir eylemdir. Sanatçının düşüncesi de, sevgisi de sanatında belli olur. Devrim sözcüğünden, uygarlığa, özgürlüğe ve insanca yaşama yönelik çabaları anlıyorum. İster hazırlayıcısı, ister yansıtıcısı olsun, sanatın da sanatçının da hem bu çabaların içinde, hem de bu çabaların sonucu olarak var olması gerekir.”
1951 TKP tevkifatında “mahsus mahal”de kaldı, sesini gürleştirdi, yine söyledi türküsünü. TİP sosyalizmin sesini yükseltirken, bir bariton vardı korosunda.
Köy Enstitüleri’nden başlayarak kendisi gibiler çoğalsın istedi, Dostlar Korosu’nu kurdu, evladını “halkı uyandır” tembihiyle yetiştiren anneler gibi.
“Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacaktı elbette”, bunu haykırdı.
İşsiz kaldı, sürgün çekti, hapis yattı. Yetmedi. Hastalandı, yurtdışında tedavisi için pasaport vermediler. “Bir kerelik” kaydıyla verdiklerinde, çok geçti. Cenazesine bile saldırdı düzenin sahipleri. Mezarına bile saldırdı düzenin uşakları. Ama o mezar taşını Paşabahçe Cam Fabrikası’nın işçileri yapmıştı, kurşun işlemedi!
“Ben şakıyıp durdukça öyle / Gülün kokusu geldi / Bebesi olmayana, bunalıp da kalmışa / Acılarla yüklü dargın yüreklere / Yetiştim geldim / İyi ki geldim…”
İyi ki geldi Ruhi Su.
“Türkiye’nin inkişafa değil, inkişaf etmiş sanatçıya ihtiyacı var” diyen bir örnek aydın, iyi ki geldi.
Ruhi Su’lar geldiği içindir ki, “gün ışıyıp gelecek, yattıkları yerde güller bitecek”tir. “Derya kuzuları”nı yenecektir, kılıcıyla dibin karanlığını kesenler, suları yakamozlandıranlar.
Bu ülkede, bas bariton bir ses türküler söylüyorsa yarına dair, sabahın bir sahibi mutlak vardır. Kıyamet mutlak kopacaktır, biri yer biri bakarken.
Biz o kıyamete Ruhi Su diyoruz.
Biz o kıyameti koparacağımıza söz veriyoruz.